YERELLEŞTİRME NEREYE KADAR

Katılanların büyük önem verdiği bir konuda ama resmi olmayan, samimi bir havada bir konferans düzenlendiğini düşünelim. Konferansı yöneten kişi herkesin beklediği konuşmayıcı takdim ediyor olsun: 

-Ladies and gentlemen, say hello to Mr. John Smith.

Konferansın ardından konuşmacıların ve bazı seçkin dinleyicilerin katıldığı bir resepsiyon veriliyor olsun. Bu sefer ortam çok daha samimi; insanlar birbirini daha yakından tanımaya çalışıyor. Örneğin konferanstaki sunucu da, bizim John Smith'i takmış koluna birisiyle tanıştırıyor olsun:

-Mary, say hello to John.

Çevirinin sadece kaynak dilden hedef dile kelime çevirisi olmadığını, asıl önemli olanın anlamın çevrilmesi olduğunu hep vurguladık. Yukarıda verdiğim  örneklerde kullanılan cümlenin maksadı açık. Aslında bu cümleyi olduğu gibi çevirdiğimiz zaman da hedef dilde hitap ettiğimiz kişiler, kaynak dilde konuşan kişilerin meramını anlayacaktır; ama çevirimiz anlam aktarımı konusunda sınıfta kalacaktır.

Cümleyi düz mantıkla, "John'a merhaba de." diye çevirdiğimizi düşünelim. İkinci örnekteki parti ortamında Mary, John'a gerçekten de "Merhaba" demiş olabilir; ama ilk örnekteki konferans ortamında, salonu dolduran yüzlerce kişinini hep bir ağızdan "Merhaba John." diye bağırdığını düşünebiliyor musunuz? Bir komedi filmi söz konusu değilse bana çok uzak ihtimalmiş gibi geliyor.

Yani burada bir yerelleştirme yapmamız, John'u takdim eden kişinin o cümleyi kurmaktaki maksadı neyse onu aktarmaya çalışmamız gerekiyor. Örneğin, ilk durum için:

-Bayanlar baylar, karşınızda Bay John Smith, olabilir.

İkinci durum için de:

-Mary, seni John'la tanıştırayım, olabilir.

Siz başka çeviri önerileri getirebilirsiniz; önemli olan maksadın doğru olarak aktarılmasıdır.

Ancak, maksadın doğru olarak aktarılması için yapılacak yerelleştirmenin bazı sınırları vardır. Sırf kaynak dildeki adamların meramı öyle  diye her şeyi yerelleştiremeyiz. Ya da, yerelleştirsek bile ortaya çıkan metne çeviri diyemeyiz. Belki uyarlama denebilir. 

Çeviride yerelleştirme yaparken bizi kısıtlayan en önemli etken, çevirinin hitap edeceği kitlenin beklentileridir. Dilin yaşayan bir olgu olması, onu kullanan insanlar tarafından sürekli olarak değişime uğraması gibi, çeviri beklentileri de sürekli olarak değişime uğramaktadır. Hedef kitleye bugün garip gelen bir çeviri yarın çok doğalmış gibi gelebilir, hatta o yönde bir beklenti bile oluşabilir.

Örneğin, İngilizce "I hope" lafı için içimden hep "İnşallah" diye çevirmek gelir ama hedef kitle bu kadar yerelleştirmeyi fazla bulacağı için uzak dururum. Mesela;

-I hope things go well.
-I hope you are all alright.
-I hope I pass the final exam,

cümlelerin hepsinde de "inşallah" diye bir çeviri yapsak anlam tam yerine oturur; ama yaptığımız çeviri yadırganır. Dikkat ederseniz, burada belirleyici olan hedef kitlenin beklentileridir. İçinde dini motifler bulunan çevirileri kasten tercih eden dini bütün televizyon kanallarımızdan birine çeviri yapmıyorsanız, hatta belki onlara yaptığınızda bile seyirciler böyle bir çeviriyi yadırgayacak, "Hani canım, Amerikalı da inşallah der miymiş?" diye tepki verecektir. Ancak işin püf noktası, çeviriler bir kere bu şekilde yapılmaya başlanacak olsa, bir yadırganır, iki yadırganır, sonra kulaklar alışmaya başlar. 

Öyleyse çeviride bizi kısıtlayan hedef kitlenin beklentileri olsa bile, biraz sabırla ve tabii bu sabrın arkasında duracak kurumsal bir iradeyle beklentileri değiştirebilir; istediğimiz her yerelleştirmeyi kabul ettirebiliriz. Bu noktadan sonrası artık ideolojik çevirinin alanına giriyor. Belli bir kalıbın dilimize yerleştirmesini hangi sebepten isterseniz isteyin, o kalıbı yerleştirmek için bilinçli bir çaba gösteriyorsanız, bu ideolojik bir yaklaşımdır. Benim ideolojik duruşum, çevirinin doğru anlamı vermeye devam ettiği yere kadar istediğiniz gibi çeviri yapma özgürlüğünüzün olması gerektiği yönünde. "Umarım" yerine "İnşallah" demek istiyoranız, dediğiniz zaman anlam bozulmuyorsa ve hedef kitle bu çeviriyi yadırgamıyorsa buyurun, istediğiniz gibi çevirin.

Ancak, belirli bir ideolojik yaklaşımı yansıtmak uğruna çeviriyi bozuyorsanız, anlamı yanlış aktarıyorsanız, orada durmanız gerekir. İşte bu bağlamda, Pinokyo'nun teşekkür ederken "Allah razı olsun." demesi  son derece yanlıştır, çünkü Pinokyo "Allah razı olsun" derken kastedilen anlamı içeren kültürel yapıyla hiç alakası olmayan bambaşka bir diyarda yaşamaktadır. Böyle bir kavramın olduğundan haberdar bile değilken basit bir "Teşekkür ederim" i "Allah razı olsun." diye çevirmek, kulağımıza doğru gelmeye başlasa bile yanlıştır -ki zaten doğru geldiği de yok. 

Yorumlar