onu artık rahat bırakın

Bu blogda şimdiye kadar hep çeviri yapmanın kaynak dilde görülen her kelimeyi birebir çevirmekten daha farklı bir iş olduğunu anlatmaya, ve kendi tecrübelerime dayanarak çeşitli örnekler vermeye çalıştım. Bazen, daha ileri seviyedeki çevirmenlerin burada genel olarak verdiğim örneklerden daha karmaşık sorunlara cevap aradığı durumlar olabilir. Yeri geldiğinde bu konularda da bilgim dahilinde yardımcı olmaya çalışıyorum, ama çoğu kez bazı çok basit hataların o kadar sık tekrarlandığını görüyorum ki ister istemez hep aynı yerlerde dönüp dolaşmak zorunda kalıyorum.

Türkçede neredeyse ilkokul seviyesinde öğretilen temel bir kural vardır: gereksiz kelimelerden kaçınmak. Bu kural nereden çıkmış, bir dayanağı var mı, günümüzde hâlâ geçerliliğini koruyor mu gibi daha farklı bir alanda tartışılması gereken soruları bir kenara bırakıyorum. Elbette ki her çevirmenin kendisine göre bir tarz belirlemesine, birinin gereksizmiş gibi gördüğü kelimeleri bol kepçeden kullanmasına, ya da tam aksine iyice cimri davranıp neredeyse anlam güdüklüğüne yol açacak kadar az kelime kullanmasına karışamam. Çevirmen kaynak metinde anlatılanı Türkçeye anlaşılır bir şekilde çevirmişse işini (yarı yarıya) doğru yapmış demektir. Bundan sonrası biraz da süslemeye (veya süslememeye) girer.

Benim tercihim gereksiz kelimelerden kaçınmaktan yana. Bunu sadece ilkokulda öyle öğretildiği için değil, günlük konuşma dilinin de bu yaklaşıma yatkın olduğunu gördüğüm için söylüyorum.

Örneğin, "You can't keep him here," cümlesine bakalım.

Tek başına ele aldığınızda, sadece bu cümleyi çevireceksiniz "Onu burada tutamazsın," diyebilirsiniz. Dört dörtlük bir çeviri olur.

Şimdi, yukarıdaki cümlenin devamı olan "But where can I take him," sorusunu ele alalım. Bu cümleyi de tek başına aldığınızda: "Ama onu nereye götürebilirim," diye çevirince yine dört dörtlük bir cümle elde ederiz.

Şimdi de, bir diyaloğun parçası olan bu iki cümlenin önce İngilizcesini, sonra da Türkçesini
alt alta yazalım:

-You can't keep him here.
-But where can I keep him?

-Onu burada tutamazsın.
-Ama onu nereye götürebilirim?

İki kusursuz çeviriyi alıp birleştirdik, öyleyse bu da kusursuz bir çeviri olmalı, öyle değil mi? Az önce de dediğim gibi, çeviri biraz da çevirmenin tarzına bağlı olduğundan bu çeviriyi kusursuz olarak kabul edecek büyük bir çevirmen kitlesi olduğundan eminim; ama bana soracak olursanız, burada kulağı tırmalayan bir şey var. Yukarıdaki iki cümlelik çeviri bana göre gerçek bir çeviriden çok ders kitabı parçasına benziyor. Gündelik konuşmanın canlılığından uzak, yapaylık hissi veren bir dokusu var.

Biri size bir şeyi bir belli bir yerde tutamayacağınızı söylediğinde, günlük konuşma pratiği içinde nasıl cevap verirsiniz? Öznesiyle, yüklemiyle, zamiriyle dört dörtlük bir cümle kurarak mı cevap verirsiniz, yoksa bazı kelimelerden tasarruf eder misiniz?

Bir de şöyle bakın:

-Onu burada tutamazsın?
-Ama nereye götürebilirim?

Zamiri tamamen çıkarttık. "Onu" kelimesi olmadan da, o konuşmanın içerisinde herkesin neyi kastettiğinizi çok iyi anladığından emin olabilirsiniz. Sizi bilmiyorum, ama bana böyle çok daha canlı bir çeviri elde etmişiz gibi geldi.

Örneğimizi daha da geliştirip belki: "İyi de, nereye götürebilirim," gibi iyice serbestleşen bir çeviriye kaymak da mümkün. Ama o zaman da çeviriden çıkıp uyarlamanın sınırlarında gezinmeye başlayabilirsiniz. Ayrıca okuyucunun bu sefer de yaptığınız çeviriyi garipsemesi riski çıkar. İleride fırsat bulursam aşırı serbest çevirilerle ilgili de bir şeyler söylemek istiyorum.

Yorumlar